27 Mayıs 2007 tarihinde Milliyet Pazar'da yayımlanmıştır.Aylin Varon: Küresel ısınma ve iklim değişikliği ile ilgili son gelişmeler neler?Ömer Madra: Küresel ısınma trendine karşı direnen son kalenin, yani Güney Kutbu'ndaki Antarktika'nın da çökmekte olduğuna dair yeni bir haber var. Burada insan kaynaklı küresel ısınmadan kaynaklanan bir erime olmadığı söyleniyordu. Maalesef NASA'nın yaptığı son gözlemler burada da erimelerin olduğunu ortaya çıkardı. Geri dönülemez bir noktaya doğru gitmekteyiz. Dışarıdan pek fark edilmiyor ama çok ciddi şeyler oluyor. AV:Küresel ısınma hızı artıyor mu?ÖM: Evet. Mesela Bristol Üniversitesi'nin yaptığı araştırmanın sonucunda karbon dönüşümünde geri dönülemez bir noktaya gelebileceğimiz ve ısının gittikçe daha büyük bir hızla artabileceği söyleniyor. Küresel ısınmada en büyük tampon unsurlardan biri toprak, ağaç, bitki ve okyanusların dışarı salınan karbondioksiti emmesiydi. Fakat Wolfgang Knorr'un açıklamasına göre belki de bu emiş gücünün en uç noktasını aşmış olabiliriz. Yani artık toprak ve ağaçların emme kapasitesi dolduğundan, onlar da karbondioksiti dışarı püskürtüyor. Bilim insanlarının en çok korktuğu şeylerden biri bu geri dönüşüm mekanizması. Bu doğanın kendi kendini restore etme kapasitesini ciddi biçimde yitirmesi anlamına geliyor.AV: Peki bu gelişmelere bir dur demek için 10 senemiz mi var?ÖM: Şimdi bu 10 yıllık pencerenin de kapanmakta olduğu söyleniyor. Bugünkü haberlere bakacak olursak, harekete geçmek ve bir şeyleri tersine çevirmek için beş senemiz var. Zaman gittikçe daralıyor. World Wildlife Fund'un 2012'ye kadar harekete geçmek için zamanımız olduğu şeklinde bir uyarısı var. Hükümetlerin de derhal harekete geçmesi gerekiyor. AV: Yıllardır küresel ısınma ve çevre konularında bizi uyarsanız da bugüne kadar birçok kişi size ‘deli’ dedi.ÖM: Deli demeseler bile bu gerçekleri yadsıyanlar çok oldu. Sonuçta hepimiz çevremizden bir doğrulanma, bir onay alma peşindeyiz. Ya da sahip olduğumuz konforu bırakmak istemiyoruz. Bu anlamda çok büyük bir "inkâr endüstrisi" oluştu. İnkâr mekanizmaları komplo teorilerine de yol açıyor. Mail'ler dolaşıyor ortalıkta. Kimileri küresel ısınma yoktur deyip dergilere çıkıyor. Ya da çevreciler bu teoriyi kendilerine fon yaratmak ya da çevre ürünleri satıp rant kazanmak için yaratıyor diyenler oluyor. Exxon Mobil gibi petrol şirketlerinden para alan bilim insanları kendilerince yeni gerçekler ortaya koyuyor. Küresel ısınmanın iyi bir şey olduğunu söyleyenler bile var. Birilerinin "işe gelmeyen", "uygunsuz" gerçekleri ortaya dökmesi lazım. Bence çağımızın en büyük tehlikesi küresel ısınma değil, inkârcılık.AV: Küresel ısınmayı kabullenen ama mutlaka teknolojik bir çözüm bulunur diyen "sorumsuzlar" da var.ÖM: Evet. Bir de teknolojiyi "beyaz atlı prens" gibi gören, nasıl olsa bir teknoloji bizi kurtaracak diyenler var. Mesela Dünya ile Güneş arasına bir ayna koyup ışığı geri yansıtalım diyenler var. Ya da hidrojen arabası yapacak Amerika ama daha ucuza getiremedi, onu bekliyor. Bu çözümlerin herhangi biri bir gün geçerli olabilir ama önce sorunu kabul etmek gerekiyor. Bu teknolojilerin bulunmasını bekleyemeyiz. Seferberlik halinde olaya katkıda bulunmamız gerekiyor. AV: Bu inkâr problemi nasıl çözülür?ÖM: Bunu çözmek zor aslında. Başkalarını suçlamak var bunun içinde. Mesela suçu sadece petrol şirketlerine atanlar var. Ama siz de yaşam tarzınızla buna katkıda bulunuyorsunuz. Mesela jip kullanan birini görüp, "Bak, o daha fazla benzin yakıyor" diyebilirsiniz. Ülkeler de başka ülkeleri suçlama eğiliminde. Türkiye Amerika'yı gösteriyor, Amerika Çin'i gösteriyor. Türkiye "Ben de kalkınmadan Kyoto Anlaşması'nı imzalamam" diyor. Bireyler de "Tek başıma benim yaptıklarım ne değiştirir ki" diyor. Bu aslında global bir trajedi. En başta bu inkar mekanizmalarına bir çözüm bulmamız gerek. Bu mekanizmaların hepsini Açık Radyo Yayıncılık olarak çıkarmaya hazırlandığımız "Acayip Havalar" kitabında görebilirsiniz.
Bütün hükümetlerin derhal bilimsel bir hedef koyması lazım. 2030'a kadar dünyadaki ortalama sera gazı salınımının yüzde 60 azaltılması gerekiyor. Tedbir almamanın bedeli daha yüksek.
En gelişmiş ülkeler yüzde 90 sınırlamaya gitmek zorunda. Ama şu anda Kyoto'da öngörülen yüzde 5'lik kısıtlamaya bile gidilmiyor. Hatta Amerika'da yüzde 16 artış var. Türkiye de bu salınıma en hızlı katkıda bulunan ülkelerden biri olarak Kyoto'ya yanaşmıyor.
Ciddi enerji kısıtlamaları yanında hibrit arabalar, rüzgâr türbinleri, güneş panelleri gibi teknolojiler kullanılmalı.
Otomotiv ve petrol sektörlerinin uyanıp değişmesi gerekiyor. Örneğin "agrichar" denilen organik kömür kullanılmalı. Avustralya'da bir konferansta bunun Amazonlar'da 7 bin yıldan beri kullanıldığı söylendi.
Araba, otobüs, kamyon gibi araçları yarıya indirmek gerekiyor. Bunun için hükümet yasakları ve teşvikleri lazım.
Binalarda yalıtım için hükümet talimat çıkarmalı.
Ağaç sayısının artırılması gerekiyor.
Karbon tutma ve gömme teknolojileri gerekiyor.
Medya daha duyarlı hale gelmeli. "Küresel ısınma sayesinde Kuzey Kutbu da ticarete açılıyor. Küresel ısınma mini eteklere yaradı" gibi haberler anlamsız.
Bireysel olarak uçakla yolculuk yapmayı kesmek, çamaşırları daha düşük sıcaklıkta yıkamak, televizyonu stand by'da tutarak değil tamamen kapamak, su ve elektrik tasarrufu yapmak, evlerde çok iyi ısıtma ve yalıtım sistemleri kurmak gerekiyor.
AV: Hocam bizi "bu güzel havalar" mı mahvedecek?"
Mikdat Kadıoğlu: "Bu güzel havalar" tek problemimiz değil. Karşı karşıya olduğumuz problem aslında küresel iklim değişikliği. Küresel ısınma sadece bunun semptomlarından biri. Oysa halk, hatta halkı bilinçlendirmek için "Uygunsuz Gerçek"i yazan Al Gore bile bir tek küresel ısınmadan bahsediyor. Bunu soğuk algınlığına benzetebiliriz. Soğuk aldığınızda sadece ateşiniz çıkmıyor, aynı zamanda aksırıyorsunuz, öksürüyorsunuz. Dünya da aynı şekilde ısınmakla birlikte aksırıp, öksürüyor, bir sürü problemler yaşıyor.AV: Karbondioksit seviyesinin yükselmesiyle artan sıcaklığın medeniyetin sonunu getirebileceği söyleniyor. Bu uyarıları dinleyip kişisel önlemler almak gerçekten süreci durdurmakta etkili olur mu?MK:Olmaz olur mu? Kişilerin, ailelerin, kurumların, yerel yönetimlerin devletlerin yapacağı çok şey var burada. Biz bu konuyu 1985'ten beri konuşuyoruz dünyada. 80 öncesi nükleer bir saldırıyla dünyanın "nükleer kış"a gireceği konuşuluyordu. 85'ten sonra iklim değişikliği konusu gündeme gelmeye başladı.Yakın zamana kadar Türkiye'de bunu kimse ciddiye almadı. Hatta bunu kurguymuş, Nostradamus'un kehanetleriymiş gibi algıladı insanlar. Aslında bunlar bilimsel sonuçlar. İklim değişikliği pek çok faktöre bağlı.AV: Nedir bu faktörler?MK: İklim değişikliğini yaratan en önemli faktörler arasında artan insan nüfusu var. Bu kişilerin ne kadarı ağaç kesecek, ne kadarı araba alacak, ne kadarı enerji tasarrufu yapacak bilinmediği için iklim değişikliği konusunda tahmin aralıkları var. Ama bilimsel olarak iklimin değiştiği kanıtlanmış durumda. Sadece bazı politikacılar işlerine gelmediği için buna karşı çıkıyor ve birtakım bilim adamlarına kendi istedikleri "İklim değişikliği yok" açıklamalarını yaptırıyorlar. AV: Araştırmalarınıza göre şu anda nasıl iklim değişikliği trendleri gözüküyor? Gelecek senaryoları neler?MK: Şu anda özellikle gelişmiş ülkelerde aşırı derecede karbon içeren fosil yakıtlar kullanılıyor. Kömür, benzin, doğalgaz gibi fosil yakıtların kullanılması atmosferdeki sera etkisini artırıyor. Dünya halkları da gelişmişlik arttıkça daha çok ısınıyor, daha çok araba kullanıyor. İnanılmaz bir tüketim toplumu haline geldik. Bu yaşam tarzı ısınmaya, buzulların erimesine, denizlerde yükselmeye ve iklim değişikliklerine yol açıyor. Güney bölgeler kuraklaşınca, insanlar kuzeye göç etmeye başlıyor. Hayvanlar ve balıklar bile göç ediyor. Biyolojik çeşitlilik azalıyor. Orman yangınları ve meteorolojik afetler artıyor. Sıtma gibi tropik hastalıklarda artış var. Mesela Türkiye tropik bir ülke olmamasına rağmen, Güneydoğu Anadolu'da tropik hastalık klinikleri açılmaya başlandı. Tarımsal haşerelerde de büyük artış var. Hatta ileride alışık olmadığımız, alternatif mevsimler türeyecek. Bir de tabii susuzluk, kuraklık artıyor. İleride bizi "su savaşları" bekliyor. Küresel iklim değişikliği mevcut problemlerimizi devasa boyutlara taşıyacak.